12 yıllık hikaye..
Temmuzun ilk haftası..
Günün belirsiz olması ile gerektiği kadar sıcak bir yaz beldesi günüydü.
Her zaman ki kadar hafif esintili ve çocukluğundan beri yazlarını beraber geçirdiği arkadaşları ile birlikteydi.
Aslında her şey bir önceki günden farksızdı. Öğlen saatlerinde gölgede dondurma yiyerek ve ara sıra serinlemek için denize gir çıklar eşliğinde geçiriyorlardı zamanı.
Her gün olduğu gibi 3-4 sularında sahilde voleybol oynamaya gitmek için telaşları ya da heyecanları yoktu, özellikle O’nun. Vakit geldiğinde denizdeki yerlerini aldılar ve çemberi oluşturdular. Bir önceki günde olduğu gibi voleybol oynamaya başladılar, her zaman ki gibi birbirlerini ıslatıp, atlayıp hopluyorlar ve topu düşürene komik cezalar veriyorlardı. Çocuktular, O ise 12 yaşındaydı. Sonra bir ses duyuldu:
– Bende oyna bilir miyim ?
Aslında cevap belliydi sadece sesli dile getirilmesi gerekiyordu. Gelen sese dönüp baktıklarında çok kibar, güzel bir kız gördü ve güneşin denizi parlattığı gibi gözlerini parlattığını fark etti O ve ekledi:
– Haydi gel..
Hemen arkasından güzel bir arkadaşlık, hatta çocukluk aşkına dönüşen bir arkadaşlık başladı. Yaz tatili gibi kısa süren bir arkadaşlıktı ama etkisi uzun sürdü ve iletişimi koparmadılar.
2 sene geçmişti tanışmanın, ilk sorulan sorunun üzerinden. Çetrefilli geçen bir kaç kışın arkasından gelen yaz O’nun içinde farklı anlamlar barındırıyordu. Kız boy atmış ve serpilmeye başlamıştı. Liseye başlamadan önceki yazdı. Yaşıtlarından uzun ve yakışıklı olan O ela gözlü,yazları sararan kumral saçları vardı. Kızın dikkatini çekmek ve görüşmek için kırk takla atıyordu. Güzel, arkadaşça geçen bir yaz yaşanırken O sarhoş oluyordu. İlk büyük hatasını yaparak arkadaşlarının içinde yüksek bir ses tonuyla:
– Neden benimle konuşmuyorsun ?
Kız sert bir bakış attı ve hiç bir şey söylemedi. Ama bakışları her şeyi anlattı.
Tam iki sene geçti konuşmanın kesilmesinin üzerinden. Sıradan rutin bir gün serviste evine dönerken her zamanki yerinde oturmuş hafif uyuklarken tanımadığı bir numaradan bir mesaj geldi; “Nasılsın ?”. Kime ait olduğunu öğrendiğinde hiç beklemediği birisinden hiç beklemediği bir mesaj alan O’nun aklına sadece bir sahne canlanmıştı; “Bende oynaya bilir miyim?”.
Şaşkınlığını atlatamadan cevap verdi heyecanla; “Yaşıyorum, sen?”. Heyecanını ve şaşkınlığını belli etmemeli diye düşündü çünkü zaman içinde kızlar konusunda tecrübeli ve bilgili biri haline gelmişti O. Uzun uzun konuştular ve konular konuları açtı. İkisi de şans eseri aynı dershaneye kayıt olmuşlardı. Yakın zamanda aynı yerde uzun maratona birlikte hazırlanacaklar ve tekrar yüz yüze geleceklerdi artık. Üniversiteye hazırlanacakları süreci birlikte geçireceklerini O içinden; “Kader!” diye geçirdi. Dershane günleri başlamış hemen hemen her gün beraberlerdi. Dersten önce, teneffüslerde ve dersten sonra sürekli sohbet ediyorlar, gülüyorlardı. Her gördüğünde yüzünde anlamsız bir tebessüm oluşuyor, elleri titriyor ve kalbi daha hızlı atıyordu ama belli etmiyordu. Kafasında sürekli dönen sorular vardı O’nun; “Ne bu? Aşk mı dostluk mu?”. Daha önceki hayatındaki kızlara karşı hiç böyle hissetmemişti. Kendini açılması gerektiğini, hissettiklerinden bahsetmesi gerektiğini düşündüğü anda acı gerçeği öğrenmişti. Sevgilisi vardı. Kendi duygularını anlatması gerektiğini düşündü genede ama nasıl yapacağı konusunda bir fikri yoktu. Sonra kıza kızı anlatmaya başladı,düşüncelerini duygularını anlatmaya. Ama bir farkla. Kız O’nun anlattıklarında duygularını taşıdığı kişinin kendisi olduğunu bilmeden dinliyordu. Akıl veriyordu birde; “Düşüncelerini duygularını git söyle,açıl dene şansını,ne kaybedersin ki ?”. Ama yapması o kadar kolay değildi. O yüzden kağıtlara itiraf etti duygularını,şiirler yazdı, hikayeler oluşturdu kafasındaki kurduğu hayallerden.
Nazım Hikmet’i, Atilla İlhan’ı, Cemal Süreya’yı ve bir çok şairi okumayı severdi kendinden bir şeyler bulurdu oralarda. Ailesi,arkadaşları,öğretmenleri hatta kız bile O’nun yazdıklarını beğendi. Yazın başlamasına az kalmıştı ve bütün bir yazı birlikte geçireceklerdi. Cesaretini toplayıp çıktı kızın karşına ve uzattı şiirlerini topladığı defteri. Uzattı ve ekledi:
– Bu satırlardaki kahramanım sensin.
Kız uzun bir şaşkınlığın arasından toparladı kendini ve dört sene önceki söylediğini söyledi kelimeler farklı ama anlamları aynıydı.
-Bekle dersem sana haksızlık yaparım, bekleme dersem kendime.
Yaz gelmişti ve stresli bir senenin ardından uzun bir tatili beraber geçireceklerdi. Aileler bile bir aradaydı, ağabeyleri akrandı ve onlarda beraber takılıyorlardı. Kızın ailesi bile O’yu tanıdıkça seviyordu. Her şey mükemmel gidiyordu aslında, bir problem dışında. Kız hayatındaki çocukla beraberdi hala. Uzaktılar beraber olduğu çocukla ve kavgaların şiddeti artmıştı. O ise bu durumda kızı teselli ediyor omuzunu yastık yapıyor, tekrardan yüzünü güldürüyor ve “Sarı kirpiklerini ıslatma,değmez.” diyordu.
Yaz mükemmel geçmişti aslında eski günlerdeki gibi eğlenip geziyorlardı.Tek bir şey dışında. Hala sevgili olarak sarılamıyor, elini tutamıyor ve duygularını yüksek sesle dile getiremiyordu. Yazın sonu gelmişti ve artık üniversite hayatları başlayacaktı. O’nun istediği bu yeni macerada kızın yanında olduğu gibi kızında onun yanında yer alması ve hayatı paylaşarak ilerlemenin hayalini kuruyordu. Gücünü ve cümlelerini toparlayıp çıktı karşısına kızın:
– Benim hayatımda hayallerimde ve şiirlerimdeki kadınsın. Benimle gelir misin? Devam eder misin? Yoksa sana değer vermeyen sonu karanlık bir yolda mı devam edersin?
Kız ufak bir sarsıntı yaşamıştı ve:
– Senin aydınlığın benim karanlığım ise sen ne yapardın ? Özür dilerim.
Kız arkasını döndü ve gitti. ‘O’ ise yazları kaptanlık yaptığı teknesine atlayar güneşin batışına doğru sürdü dümeni..
Sevgilerle Volkan BAYIK