Keyfini odada bırakıp çıktı, Işık. Aslında hiç yanından ayırmazdı onu.
Henüz kurumamış olan yüzüne bir su da kendisi çarptı. Suyu suyla temizlemek bir çeşit ferahlama biçimiydi.
Uyuyunca geçer diyorlardı. Evet geçiyordu. Ama yalnızca uyurken… Uyanınca her şey kaldığı yerden devam ediyordu. Ağlayarak uyanmaları saymazsak.
Keyfi de kaygılanıyordu, Işık için.
Işık iki kişiydi hep, Işık ve keyfi… Hep böyle görürdü insanlar onu. Böyle kaçardı çünkü insanlardan.
Ama bu kez başkaydı. Işık keyfini temelli unutmuş görünüyordu.
Aynada ıslak yüzüne baktı Işık. Gözlerinde hala vardı ışık.
Gözlerindeki ışığın sadece yansımadan ibaret olmadığını, onun ışığı olduğunu söylemişti küçükken O’na annesi… İsminin bu ışıktan dolayı Işık olduğunu, ilk bakışında o aydınlığı gördüğünü söylemişti.
Işık hep buna inanarak büyüdü. Hep bu yüzden keyif ve ışık saçtı etrafına, bunu kendine görev edinmiş gibiydi. Işık büyüdü, keyfi de onunla beraber büyüdü. Işık o an baktı gözündeki ışığa; aynıydı..
İnsanın gözleri doğumundan ölümüne kadar hep aynı kalırmış. Bunu okumuştu bir yerde. Baktı ve hak verdi.
İki gün öncesiydi, anneannesinin yanındaki annesinin yanına giderken otobüste aldı haberi..
– Annen.
dediler.
– Anneni kaybettik.
İki kelimeydi tüm ışıkları söndüren…
Işık hala aynada gözlerine bakıyordu. Sanki annesiydi.. O ışıktan el sallıyordu, sen benim ışığımsın diyordu. Işık gülümsedi o sıra. Annesinin o ışıkta yaşadığını biliyordu, hissediyordu artık. Sönmedi ışıklar… americansignaturefurniture.com/survey
Işık odaya döndü, keyfine elini uzattı ve üçü birlikte çıktılar odadan.
Işık, annesi ve keyfi…
Güçlü bir annenin güçlü kızıydı Işık. Annesi hem annesi, hem babasıydı onun. Şimdi ise gözlerindeki ışıktı…
Artık her şeyi üç kişilik yapacaktı Işık. Üç kişilik gülecekti.
Işık, annesi ve keyfi…