Yer: Soğukgöl Kasabası
Mekan: Han Kafe
Hava: Soğuk Limonata Tadında
Zaman: Eski Zaman
Ben: Kıssahan
Kasabanın en işlek caddesi üzerinde ve en işlek bu caddenin en sakin köşesinde bir
kafe. Girişinde ufak bir tabelada sadece HAN yazan, hancıların soluklanma durağı!
Gökyüzü mavisi renginde ahşap panjurlu bir cam, yine aynı renkte ahşap kapılı. Girin
içeri; kasabanın çocuklarının ayrı ayrı renklere, istedikleri gibi boyadığı ahşap masalar
ve sandalyeler görürsünüz.
Kırmızısı, sarısı, yeşili, turuncusu, mavisi, moru… Başka ne renk istersiniz ki? Her
masanın çiçeği de ayrı. Her masada farklı ve canlı bir çiçek. Kırmızı masada yasemin
çiçeği, sarı masada beyaz papatyalar var. Yeşil masada mor menekşeler, turuncu
masada ise orkideler.
Mavi renkli masada -gök mavisi- çiçek yerine kum saati vardır sadece. Ve sadece iki
sandalyesi. Biri gelen için, biri de aklındaki için. Sebebini başka zaman anlatacağım.
Duvarlarda bir sürü fotoğraf görebilirsiniz. Binbir çeşit insan yüzü, hiç denk
gelmeyeceğiniz sokakların fotoğrafları, hayatın içerisinden seçip dondurduğum anlar,
hatıralar… Hatıralar benim için önemli. Her hatıra ayrı bir anlatı!
Masaların arasından sıyrılıp ilerlerseniz eğer iki adet basamakla karşılaşırsınız.
Basamaklara bastığınızda size ufak bir gıcırtı ile hoşgeldiniz der. Hoş geldiniz. Bu
bölüme “Kürsü” diyorum.
Anlatacaklarımı genelde buraya çıkar anlatırım. Çünkü benim işim bu. Ben anlatırım.
İsmim önemli değil zira beni kasaba sakinleri “Kıssahân” olarak bilir. Çünkü ben bir
kıssahânım.
Kürsünün hemen sağında kütüphanem bulunur. Kitaplıktaki bütün kitaplar üzerinde
kitaptan alıntılar bulunan saman kağıtlar ile kaplanmıştır ve en üst rafta sol baştan
başlamak sureti ile 1’den itibaren numaralandırılmıştır. Şuan kütüphanemde tam 138
kitap var. Tahmin edeceğiniz üzere bütün kitaplar itina ile okunmuştur tarafımdan.
Aksi durumda bir kitabın burada işi olamazdı. Bu kütüphanedeki kitapların bir diğer
güzel yanı ise kitapların arasından sizi şaşırtacak bir şeyler çıkabilir her an. Bakarsınız
ücretsiz bir çay, olmadı pazar sinemasına bir bilet.
–İşimi severek ve özenerek yaptığımı söyleyebilirim.–
Sol tarafta ise bir antika köşesi. Duvarda bir pano, panonun önünde ufak bir masa.
Masanın üzerinde daktilo, saman kâğıtlar ve ufak not kâğıtları, renkli kalemler ile.
Birde posta kutusu asılı masanın hemen yanına. İsteyenler not yazıp panoya asıyor
140 karakterli sosyal ağ gibi -bunu siz daha iyi bilirsiniz, gençler- isteyenler hikayesini
paylaşıyor posta kutusunda. Masanın hemen yanında yerden tavana kadar
birbirinden bağımsız raflar. Kasetçalarlı bir teyp, filmli fotoğraf makinası, gaz
lambası…
Kürsüyü geride bırakıp yürümeye devam ettiğiniz zaman uzun bir koridor ile
mücadele etmek durumunda kalıyorsunuz. Eğer pes etmeyip koridoru
tamamlarsanız; Han’ın arka bahçesine yani açık hava sinema salonumuza
ulaşabilirsiniz. Patlamış mısır ve gazoz eşliğinde pazar günümüzü burada geçiririz.
Yolunuz düşer mi bilmiyorum ama düşerse mutlaka bir çay içip hikayenizi bırakın bu
kafeye. Eski zamanlardan geriye kalan tek şey bu hikayeler olacak zira.
** Çay yeni demleniyor. Bekle. **