İnsanlar ikiye ayrılır. Olasılık sevenler ve olasılık sevmeyen yani kesinlik isteyenler. Aslına bakarsanız bu da bir olasılık hesabıdır ve deterministler -olasılık sevmeyen kesim- daha ilk cümleden itibaren karşı çıkacaklardır.
Determinizm yada diğer isimleri ile belirlenircilik, gerekircilik veya belirlenimlilik; evrenin işleyişinin, evrende gerçekleşen olayların çeşitli bilimsel yasalarla belirlenmiş olduğunu ve bu belirlenmiş olayların gerçekleşmelerinin zorunlu olduğunu öne süren öğretidir. Yani öğretiye göre her şey belirlenmiştir ve değişmesi mümkün değildir.
Determinizme göre günlük hayatta aldığımız kararlar, düşüncelerimiz, eylemlerimiz , ahlaki tercihlerimiz belirlenmiş ve kesin kurallar içerisindedir. Özgür irade yanılsamadır. Bize özgü sandığımız hareketlerimiz sadece bilimsel yasaların işleyişidir. İnsanın iradesi nedenler zinciri ile gelişen bir durumdur ve bu durumda insanın etkisi yoktur. Sadece nedenler ve sonuçlar vardır.[1]
Evrenin bugünkü durumu, evrenin önceki durumunun sonucu; sonraki durumunun ise nedenidir.
Bilimin yasaları vardır, kuralları sabittir ve bu da belirli durumları ortaya çıkarır. Bu anlayışa göre mucizeye yer yoktur. Örneğin; elinizde tuttuğunuz bir elmayı boşluğa bırakırsanız eğer yer çekimi yasası gereğince yere düşecektir. Farklı bir durum olması beklenmez.

Yerçekimi yasasını bizlere bir elma ile tanıtan Isaac Newton’un 300den fazla yıl önce başlattığı yeni bilim çağına “Klasik fizik” denir. Newton fiziği diyenlerde vardır. Klasik fizik, dünya Max Plank ile tanışana kadar (1901) yaklaşık 250 sene kadar sosyal hayata ve diğer bilimlere etki ederek egemenliğini sürecektir. Dünya Max Plank ve dolayısı ile “Kuantum Fiziği” ile tanıştıktan sonra işin rengi çok değişecektir.
Özüne baktığınız zaman klasik fizik ve kuantum fiziği birbirini bir noktada tamamlamaktadırlar. Kuantum fiziği daha çok atom altı düzeydeki nesneler ile ilgilenir. Bu düzeylere inildiğinde klasik fizik kuralları geçerliliği yavaş yavaş yitirmekte ve kesin sonuçlar vermemektedir. Atom ve moleküllerden büyük nesnelere geçildiğinde ise kuantum fiziği ihmal edilmeye ve klasik fizik kanunları geçerli olmaya başlar.
Evreni anlamak istiyorsanız ikisinden de vazgeçemezsiniz ve ne yazık ki ikisi de tam anlamıyla yeterli değildir.
Mikroskop insana önemini gösterdi,
teleskop ise önemsizliğini.
Klasik fizik ile kuantum fiziği arasındaki fark nedir?
Klasik fizik seçilmiş bir bölge ya da alan içinde değerlendirmeyi içerir. Deterministtir ve özgür iradeye yer vermez. Herhangi bir düzeneğin başlangıç durumu belli ise, daha sonraki bütün durumları büyük bir doğrulukla önceden tanımlanabilirdir. Yani herşey önceden tespit edilebilir. Gözlem yada deney yapan, deney düzeneğinden ayrıdır ve sisteme dahil edilmez. Sadece nedenler ve sonuçlar vardır.
Klasik fizik evreni bir “süreklilik” olarak modeller. Süreklilik sergileyen, belirli bir düzen içerisinde işleyen bir sistem.
Kuantum fiziği ise klasik fiziğin aksine, her durumun bir şekilde istatistiki olarak tasvir edilebileceğini öne sürer. Bütüncüldür. Sadece seçilen alanda değil uzak noktalarda yapılan ölçümlerin sonuçlarının birbirini etkileyeceğini savunur. Olasılıkçıdır, bu sebeple özgür irade seçimlerde bulunur. Bilinci, gözlemciyi veya deneyi yapanı deney düzeneğinden ayıramaz. İhtimaller vardır.
Klasik fizik evreni tanımlamak için tek başına yetersizdi; eksik kavramlar vardı. Kuantum fiziği ile önce Max Planck ve devamında Albert Einstein, evrenin “süreklilik” modelinin yanında “süreklilik sergilemeyen” sistemlerde içerdiğini söylediler. Kuantum fiziği beraberinde getirdiği yeni kavramlar ile bazı boşlukları doldurdu.
Klasik fiziğin doğuşunda karşılaşılan problemler ile kuantum fizikçileri de karşılaştı elbette. İnsanlara hiç olmayan yeni keşfettiğiniz şeyleri anlatmak zordur. Anlatacak kavramları bulmak bile zordur. Bilimin bu noktada hala büyüyen, genişleyen kendine has bir dili var.
Kuantum’un doğuşu ile birlikte artık çoğu kural yıkıldı, insanlar klasikçi ve kuantumcu olarak ikiye ayrılmaya başladı. Tam bu noktada size sorum tam olarak şu:
Kuralcı mısın yoksa olasılıkçı mı?
Konuyu daha etraflı kavramanız adına her iki alanda yapılan deneylerden bahsedelim.

Pavlov’un Köpeği deneyini oku.
Bilincin, gözlemcinin, çevresel faktörlerin ölçümleri etkileyeceğini savunarak, olasılık dahilinde yaşayan bilimdalı kuantum fiziğinin en meşhuru ise bir düşünce deneyi olan “Schrödinger’in Kedisi“dir. Schrödinger kafasında düşünüp tasarladığı deneyde kedisini bir kutu içerisine koyar ve hazırladığı düzenekte kedi hem öle hem de canlı olduğu bir süper pozisyonda bulunur. Nasıl oluyor derseniz bu deney için birbirinden farklı yorumlar var ve günümüzde hala tartışma konusu. İşte kuantum böyle bir şey.
Tabi ki de kuantum sadece düşünceden ibaret değil. Bu alanda çalışmalar yapan bir çok bilimadamının bilim dünyasına kazandırdığı formüller var. Kuantum alanında en popülerlerinden biri de Heisenberg’in belirsizlik ilkesi olsa gerek.
Bilimle ilgilenmeyenler kuantum kelimesini kişisel gelişim kitaplarında duymuş olabilirler. Bunun sebebini aslında az önce söyledim. Kuantum için bilinç, doğayı ve sürekliliği etkileyen bir etkendir. Kişisel gelişim kitaplarının da özü düşünceye dayanır. Evrene güzel düşüncelerini yollayın ki evren de size güzellikler yollasın.
Şahsi düşüncemi sorarsanız kuantum kişisel gelişim sektörü için fazlasıyla havalı bir kelime ama kuantumun esas olayı çok başka.
Schrödinger’in Kedisi deneyini oku.
Kaynak: [1] [2: Schrödinger’in Kedisi Neden Şizofren Oldu?] [3]
Öneri : Pi Günü Nasıl Kutlanır?
Bir yorum
Pingback: Koku'nun Kimyası | Modern Kafalar