Öneri : Üç Güzel İnsan [1 Bölüm]
Tan yeri ağarınca bükülür boyunları ayçiçeklerinin,
Umutlu bir bekleyiş başlar gece boyunca,
Batmakta olan güneş kızıla çevirince bulutları,
Aşka yönelirler zamanın tüm dilimlerinde…
Ayçiçeklerine benzer trafik ışıklarında cam silen çocuklar. Minik bedenlerine büyük sorumluluklar yüklenmiş bir zaman dilimde içlerine gömdükleri çocukluğu bir kenara bırakıp büyük bir hünerle sildikleri araba camlarından para kazanmaya çalışmaları bu çağ için bir ders, bu çağın insanı için bir utanç meselesi olsa gerekti.
Turgut Özal Bulvarında dörtyolda otururken bir bankta, önümden akan insan seline ve yoldaki araçlara değil de trafik ışıklarına odaklanmış Hüseyin’e bakarken içimden geçen bir kaç düşünceden biriydi sadece bunlar. Öylece seyrederken Hüseyin’i, bir şeylerin farklı olduğunu gördüm. Sekiz yaşındaydı Hüseyin. Doğuştan sağır ve dilsiz… Mavi gözleri ve esmer yüzünde bir sitem vardı gelip geçen araçlara. Sildiği camların parasını alamıyordu belli ki. Sinirleniyordu haliyle Hüseyin. Konuşamıyor, jest ve mimikleriyle tepki gösteriyordu şoförlere. Günebakan çiçeğinin güneş batarken bükülen boynu gibi büküldü boynu Hüseyin’in. Ağladı ardından, bu giden altıncı arabaydı parasını vermeyen. Oturdu kavşakta bir vakit. Çıkardı cebindeki bozuk paraları, başladı saymaya. 13 lira kazanmıştı sabahtan beri. Yorulmuş minik bedeni tebessümü eksik etmedi yüzünden. Kalktı yerinden “abi sileyim mi?” dercesine baktı lüks arabasında yüksek sesle müzik dinleyen kırlaşmış saçlı şoföre. Sildi camını adamın, açmadı camını vermedi parasını Hüseyin’in. Koştu Hüseyin peşinden akan trafiğe aldırmadan parasının. Duymadı karşıdan gelen arabanın çalan korna sesini, duyamazdı. Dağıldı dört bir yana minik bedeni ezilirken cebindeki madeni paralar. Duymadı Hüseyin çalan korna sesini peşinden koşarken parasının. Cebinden etrafa saçılan madeni paraların çıkardığı sesle yankılandı kaldırım taşları ve üzerinde yürüyen insanların yürekleri. Doğuştan sağır ve dilsiz değildi insanlar ama sonradan sağır, dilsiz ve kör olabiliyordu işte.
Güneş batmadan kayboldu gözlerden Hüseyin.
Kirli camların ardında yaşama mücadelesi veren bu çağın ötesinden gelen insanları görmemiz için siliyordu belki de camlarımızı Hüseyin. Zihnimizde yarattığımız dünyayı şekillendirirken içinde yaşadığımız dünyada körleştirdik zihnimizi.
Kalabalıklaşan kaldırımlarda birbirine yabancılaşan yüzlerle doluyor şehirlerimiz. Kesişen ruhlarımızı yitiriyoruz artık. Demem o ki
Hüzün dolunca sokaklara
Yaş akar gözlerden
Bakarken gökyüzüne
Bu sessizlik ne kaldırımlara hoş gelir
Ne de yeryüzüne…
Hoşçakal mavi gözlü esmer yüzlü çocuk…
Sevgilerle Cigerxwin Tekin
Eleştiri bir yazarın en büyük sermayesidir. Bir yazarı ileriye taşıyan ışıktır eleştiri. Siz değerli okurların eleştirilerini bekliyorum. Cigerxwin Tekin