Anasayfa / GENEL / Zamanın Ötesinde Genç Bir İdealist [Söyleşi]

Zamanın Ötesinde Genç Bir İdealist [Söyleşi]

RAHMİ AYDEMİR, 6 Ocak 1990’da İstanbul’da doğdu. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Hannover Leibniz Üniversitesi Mimarlık programına giriş yapmaya hak kazandı. Ancak lise yıllarında katıldığı projelerle enerji sistemlerin tasarımı üzerine olan ilgisi, üniversite yıllarında aldığı eğitimler ve beraberinde Avrupa Birliği projesi kapsamında yürüttüğü alternatif enerji çalışmalarıyla, çevre ve enerji konularına odaklanmaya karar verdi. Bu süre içerisinde çeşitli blog, platform ve şirket bültenlerinde yazılar yazarak, eko-çiftlik uygulamaları üzerine çalıştı. İki yıl boyunca finans ve iletişim eğitimleri alarak, Türkiye’de ilk kez düzenlenen Ecofest İstanbul bünyesine dahil oldu. Halen çeşitli dergilerde (EKOIQ, Aktivist Dergi vs.) ve platformlarda (Patronlar Dünyası) yazmaya devam etmektedir.

İnteraktivistler tarafından 2014’te “Yılın Yurttaş Haberi Finalistlerinden” biri oldu.

Boğaziçi Enerji Zirvesi, Gediz Üniversitesi Yeşil İnovasyon Sohbetleri, TÜBİTAK Bilim Kampı, Boğaz TV Bilim Gündemi gibi birçok programda eğitmen ve konuşmacı olarak yer aldı. Bu eğitimlerde çocuklara ve gençlere; çevre, sürdürülebilirlik ve temiz enerji konularında eğitim vererek, workshop çalışmaları yaptı ve 800-1200 kişiye kadar ulaşmayı başarmıştır.

Siyaset bilimcilerden ekonomistlere, şirket yöneticilerinden aktivistlere kadar birbirinden önemli isimlerin yer aldığı “Sürdürülebilir Yaşam ve Enerji Söyleşileri” adlı ilk kitabını Türkiye’de enerji alanında köklü değişimler yaşanan bir döneme denk gelen 2013 yılının Eylül ayında yayınladı.

Her çocuk bir bakıma bir dahi ve her dahi bir bakıma bir çocuktur. (Arthur Schopenhauer)

Genç yazar ve işletme yöneticisi  Rahmi Aydemir ile röportajımız.. Buyrun.

 

İnsanın kendini anlatması zordur elbette ama önce sizi biraz tanıyalım. Rahmi Aydemir’i bugün öne çıkaran en büyük iki özelliği yazarlık ve yöneticilik olsa gerek…

1990 yılının Ocak ayında İstanbul’da dünyaya gelmişim. Kısaca eğitim hayatımdan bahsedecek olursak; Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, kısa süren Hannover Leibniz maceramı da tamamlayıp özel sektörde yoluma devam ettim. Şuan aile şirketimizin İstanbul ofisinde görev alıyorum.

En büyük şansım ailem oldu! Her şeye rağmen zorluklar ve mücadeleyle geçen ömürlerini iki çocuğuna veren annem ve babam sayesinde… Doğruluğu, adaleti, dürüstlüğü ve en önemlisi pes etmemeyi karakterimle yoğurdular. Yazarlık ve yöneticilik veya daha fazlası tüm bunlar sadece birer kılıf, ben samimiyette buldum kendimi.

Bu yüzden genç bir adam için kendime yazar diyemiyorum… Sadece işimi keyifle ve umutla yapıyorum. Öyle ki edebiyatın sokağında sadece taze bir kalem ve fidan olarak; inandıklarımı, bildiklerimi anlatıyor, öğreniyor ve paylaşıyorum.

 

Bir bilim insanı olarak kuralcı mısınız yoksa olasılıkçı mı? Isaac Newton mu yoksa Max Planc mı?

Bilimde de edebiyatta da kuralcıyımdır. Tezat olacak ama kesinlikle Max Planc. (Gülüyor)

 

Çevre ve enerji odaklı konularda yoğunlaşan bir eğitiminiz ve dolayısı ile çalışmalarınız var. Sizi bu alana yönlendiren sebepler nelerdir?

Çocukluğumdan beri bana meslek ya da kariyer konusunda dayatılan hiç bir şey olmadı. Keşfedip, deneyip, keyif alıp devam ettim yoluma… Bulunduğum konumda mütevazı da olsa bir isim olmayı bu şekilde başardım diyebilirim. Tüm hikâye aslında bir otostop macerasına dayanıyor. Atom Enerji Kurumunda eğitim gördüğüm dönemlerde tesadüfen bir karşılaşma ile kendimi çevre için yazan ve çizen bir platformun üyeleri arasında buldum. Bu insanlar sayesinde yalnızca çevre değil çocuklara, geleceğe yatırım yapmanın önemine ve farkındalığına erken yaşta eriştim.  Beraberinde süre gelen yıllarda çevre ve enerji konularında sivil toplum kuruluşları ve birbirinden değerli isimle çalışma şansına nail oldum.

Açıkçası sebep göstermek yerine; belki de el uzatmanın, söyleyecek sözüm var demenin ve her zaman daha doğrusunu yapabileceğime olan inancımın bahanesiydi bu alanda çalışmak…

 

2013 yılında yayınlanan bir kitabınız, yazılarınız ile desteklediğiniz dergiler ve devamında katıldığınız söyleşiler, workshoplar, eğitimler, konferanslar… Oldukça yoğun ve aktif bir yaşamınız var. Kitapta okuyucu neleri bulabilir, anlatır mısınız?

Elbette! 2013 yılının Eylül ayında sivil toplum kuruluşlarından, konusunda uzman akademisyen ve aktivistlere kadar birçok önemli ismin yer aldığı, “Sürdürülebilir Yaşam ve Enerji Söyleşileri” adlı ilk kitabımı çıkardım. İlk bölümde teknolojik değişim ve yeniliğin doğurduğu politik mücadeleleri, enerji piyasasını ve yenilenebilir enerjinin geleceğini tartışıp, ayrıca organik tarım ve permakültürü konuştuk.

Beraberinde şirketlerin yatırımları, Türkiye’deki sorunlar, STK’ların bu konudaki rolleri ve başarıları, yeşil şehircilik anlayışı, kısa ve orta dönemli Avrupa Birliği çevre uyum politikalarının Türkiye politikasına entegresine dair çözüm yollarını ele aldığımız çalışmada; Futuristler Derneği ile gelecekteki sürdürülebilir ulaşıma, WWF-Türkiye ve Doğa Derneği ile doğal yaşam alanlarının korunmasına kadar birbirinden farklı konularla günümüzdeki sürdürülemez toplum anlayışına da dikkat çekiyoruz.

 

Kısaca bu etkinliklerden bahsedelim mi?

Şunu kesinlikle söylemem gerekiyor, eğitimlerden aldığım hazzı başka hiç bir şeyden alamıyorum. Özellikle çocuklarla olduğum eğitimler oldukça keyifli geçiyor. Gözlerindeki heyecanı görebiliyor, uçsuz bucaksız hayallerini dinlerken daha fazla umut ediyorsunuz.

Sürdürülebilir bir dünya tasarlıyor, temiz bir dünya inşa edip ya da yaşam formları oluşturabiliyorlar. Hatta gerçekleştirmiş oldukları projelerin öyle arkasında duruyorlar ki; hepsinin birer tezi bile var. Kısacası enerjiden bahsediyor, doğayı koruyor, animasyon filmleri izliyor ve yaşamak istediğimiz dünyayı çiziyoruz…

 

Bütün bu etkinliklerden gördüğümüz kadarıyla bilim ve çevre odaklı bir insansınız. Bir sonraki adımda hangi projeler bizleri bekliyor ve insanlara anlatmak istediğiniz, farkına varmalarını düşlediğiniz şey nedir?

Öncelikle Uluslararası çizer Enis Temizel ile iklim-bilim türünde bir çizgi roman projemiz var. Çalışmanın alt yapısını ve fikrini hazırladık, kurgusunu yaptık; sponsorluk anlaşmasını da tamamlayıp hayata geçirmek istiyoruz. Bu çalışma sonunu tahmin edebildiğiniz süper kahraman tiplemelerinden ve Hollywoodvari türde çizgi romanlardan oldukça uzak bir proje olacak.

Daha fazla çocukla, öğrenciyle buluşmayı planlıyorum. En azından şuna inanıyorum, somut değişimi sağlayacak şey kitleleri eğitmek ve bilinçlendirmekle başlıyor. Ne kadar çok insana dokunabildiğiniz, temas edip, geleceğine yön verebildiğiniz mühim olan. Bunu bir kişiyle de olsa başarabilirsem ve başarabileceğim umudu varsa ne mutlu bana…

 

Biraz bilimkurgu olacak ancak; küresel ısınma, ormanların ve yeşil alanların yok edilmesi, kentsel dönüşümler, enerji kaynakları için verilen savaşlar derken doğayı ve çevreyi fazlasıyla yok ediyoruz. Söz konusu hepimizin ortak yaşadığı dünya olduğunda neden hala bir üstünlük kurma çabası içerisinde insanlar? Doğayı henüz insan varlığını tehdit edecek kadar kirletemedik mi?

Cevap basit! Daha fazlasına sahip olma arzusu.

Theodor W. Adorno’nun ‘Kültür Endüstrisi’ kitabında da söylediği gibi: “Kapitalizmde bütün üretim piyasa içindir; mallar insanların ihtiyaçlarını ve arzularını karşılamak için değil, kar elde etmek için, daha fazla sermaye edinmek için üretilir.” Bütün suç kapitalizmin, daha çok büyümek adına daha çok tüketmeyi teşvik etmek! Medya da çarkın önemli bir dişlisi olunca toplumlara tüketimi özgünlük değil, zorunlulukmuş gibi aşılamaktan kaçınmıyor. Ve bizler sistem denilen saçmalığın kölesi oluyor, özümüzden uzaklaşıyor, ideallerimizi unutuyor; gösterilen ve istenilen kalıba giriyoruz.

Düşünün! Zengin ülkemiz topraklarında bile organik tarım yapmak her geçen gün zorlaşıyor. Doğanın insan varlığını tehdit etmesi demek, kıyameti ya da bir afetin gerçekleşmesi beklemek demek değildir. Günümüz dünyasının hastalıklarına bakmamız yeterli olacaktır. Artan ölüm sayıları, obezite, kanser, kolesterol veya daha fazlası… Yaşam standardının alım gücüyle yükseldiği algısı, şehir yaşamına olan bağlılığımız resmi görmemiz için yeterli olmalı diye düşünüyorum. Karanlık bir senaryo üzerinden gitmek istemem ancak Pollyanna olmaya da gerek yok. İnsan varlığının tehdit altında olduğu düşüncesini aşalı yıllar oldu, artık çağ olarak yok oluş evresinde olduğumuzu düşünüyorum.

 

Sizce dünyanın sonu ne zaman ve nasıl gelecek?

Bugün Halep’te, Irak’ta, Afrika’da ya da tam anlamıyla Orta Doğu’da olanlar bu coğrafyada yaşayan insanlar için dünyanın sonu demek zaten… Bir Kıyameti ya da Armegeddon’u beklemeye gerek yok. Enerji ve su savaşları bu ortamı sağlıyor ve dünyanın sonuna zemin hazırlıyor. Sonuç olarak küresel çıkar çatışmaları dünyanın sonunu getirecek diyebilirim.

 

Dünyayı daha yeşil, daha sürdürülebilir ve daha sağlıklı bir hale getirmek için neler yapılabilir? Siz kendi eğitiminiz ve imkanlarınız dahilinde gerçekleştirdiğiniz projeler ile elinizden geleni yapıyorsunuz. Peki diğerleri için ne öneriyorsunuz? Neler yapılabilir, neler yapılmalı?

Size burada enerji verimliliğinden, yeşil ekonomiye, yenilenebilir enerji yatırımlarına, çevre bilincinden yeşil etiketli ürün kullanımına kadar birçok madde sıralayabilirim. Ancak hayır! Olay bu değil… Daha sürdürülebilir bir dünya için; daha çok yardım, daha doğru iletişim ve sevgi… Sevgiyle büyüyen hangi birey yaşamı yok etmek ister ki! Unutmamak gerekiyor, daima yapılacak bir şeyler vardır. Sevgiyle kalın!

 

Kapak fotoğrafı: [1]

 

[Toplam:0    Ortalama:0/5]

Hakkında Admin

Bunlar da ilginizi çekebilir

Alcatraz Adası ve Kaçılması İmkansız Alcatraz Hapishanesi

‘Toplum kurallarına uymazsan seni hapishaneye gönderirler.Hapishane kurallarına uymazsan seni Alcatraz’a gönderirler.’      Bugün Al …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir